Devrim ve Karşı-Devrim Üzerine Tezler
Tarih boyunca devrimleri karşı-devrimler izlemiştir. Karşı-devrimler, toplumu devrimin hemen öncesindekine kadar olmasa da bir düzeye kadar geriletmişlerdir. Devrimlerin ve karşı-devrimlerin başarısı, gerçekleşme olanaklarının bulunduğu sınıflı toplumun belirli özgül işleyiş yasalarının ürünüdür.
Kitlelerin katılımı olmadan devrimlerin gerçekleşmesi mümkün değildir. Bu katılım, ancak ezilenlerin umutlarını bir devrim ülküsünde kaynaştırabildikleri ölçüde gerçekleşir. Bir bakıma, devrim tarafından beslenen umutlar, daima abartılmışlardır. Bu durum, sınıflı toplumların işleyiş yasalarının, geniş ezilen yığınların içinde bulundukları kötü koşulların, en büyük çabaların ve umutların yoğunlaşmasının ve bu gibi koşulların sonucudur.
Ancak yine aynı koşullar, karşı-devrimin en bilindik ve de en önemli belirtilerinden birini de ortaya çıkarır. Mücadelenin kazanımları, ilk kez devrim süreci içinde uykularından uyanan geri bilinçli kalabalıkların beklentilerini eşyanın doğası gereği anında karşılayamazlar. Bu kitlelerin devrimci heyecanlarını yitirerek gündelik hayata dönüşleri; "tatmin olmuş" sınıfların ya da sınıfsal tabakaların "yasa ve düzen" saflarına geçişleri kadar devrim sonrası dönemin bir karakteristiğidir.
Bu süreçlere sıkı sıkıya bağlı olarak karşıt karakterli bir süreç de egemen sınıfların saflarında kendini gösterir. Geri bilinçli kalabalıkların uyanışı, egemenlerin alışılagelmiş dengesini bozar; onları destekten ve özgüvenden yoksun bırakarak devrime, ileride sahip olabileceğinden de fazla fırsatlar sunar.
Ezilen kitlelerin hatırı sayılır bir bölümünün devrimci heyecanı yitirmelerinin (ve bununla doğrudan bağlantılı olarak devrimci sınıfın siyasal enerji ve aktivitesindeki düşüşün ) ardından karşı-devrimci sınıflarda (hem devrim tarafından alaşağı edilmiş ancak tamamen ortadan kaldırılmamış olanlarda hem de ilkin devrimin katılımcılarındanken daha sonra karşı-devrimin saflarına geçen kesimlerinde) yeniden bir özgüven artışı gözlemlenir.
...
Şu gerçeği gözardı etmek yanlış olur ki bugünkü proletarya (1926) devrimci perspektiflere ve geniş genellemelere Ekim Devrimi döneminde ve takip eden birkaç yılda olduğundan hatırı sayılır ölçüde daha az açık. Ancak devrimci parti, kitlelerin ruh halindeki her değişime kendini pasif bir şekilde adapte edemez. Ama esaslı tarihsel nedenler tarafından yaratılan değişimleri de görmezden gelemez.
Tarihteki benzerlerinden daha kalıcı olan Ekim Devrimi, halk yığınlarında, ilk olarak da proleter yığınlarında en büyük umutlara ve tutkulara hayat vermiştir. 1917-21 döneminin büyük sıkıntılarından sonra proletarya, toplamını artırmayı bilmiştir. Devamlılığını umut ederek, bu gelişmeyi içtenlikle karşılıyorlar. Fakat aynı zamanda deneyimleri onlara, bu gelişmenin şimdilik kendilerini ancak savaş öncesi yaşam koşullarına taşıyabilen tedriciliğini de göstermiştir. Bu deneyimin onlar için, özellikle yaşlı kuşaktan olanları için önemi son derece büyüktür. Daha şüpheci ve daha dikkatli hale gelmişler, devrimci sloganlardan daha az etkilenir, büyük genelleştirmelere daha az itimat eder olmuşlardır. İç savaşın çetin sınavının ve ekonomik restorasyonun başarısının ardından ortaya çıkan bu ruh hali -yeni değişmiş olan sınıflar arası dengenin de ortadan kaldıramadığı bu ruh hali- parti yaşamının temel siyasi arkaplanını meydana getirmektedir. Bu ruh hali, bürokrasinin ("yasa ve düzen" ile "sükunet"in bir bileşeni olarak) köklerini salacağı topraktır. Partideki muhalefetin yeni sorunları ortaya koyuşu, tam da partinin bu ruh haliyle ilgili bir durumdur.
İşçi sınıfının 1917 devrimiyle beraber iki devrimi gerçekleştirmiş olan yaşlı kesimlerinin bugün sinirleri harap durumdadır, bitkindirler ve de savaşın, kıtlığın, salgın hastalıkların pençesinde kıvranmanın korkularını yaşamaktadırlar. İşçi sınıfının henüz tamamen kariyeristleşmemiş ancak evlilikle yük altına girmiş kesimlerinin bilincini yüksek bir düzeye taşımak adına Sürekli Devrim teorisi bir lokomotif gibi işlev görmektedir. Teorinin bu amaca uyarlanmış halinin, raflardaki yerlerini çoktan almış olan eski tartışmalarla bir ilgisi yoktur ; yalnızca yeni kahramanca "akınların", "yasa ve düzen"in ihlalinin, sancılı bir süreç olan yeniden inşa sürecinin kazanımlarına karşı tehditlerin ruhunu canlandırma kaygısındadır. Sürekli Devrim teorisinden böyle bir lokomotifi oluşturmak, özünde; yarı-muhafazakarlaşmış kibirli parti üyeleri de dahil işçi sınıfının ruh hali üzerine spekülasyon yapmaktan ibarettir.
Yeni yetişmiş genç nesil, devrimci tecrübe ve öfkenin eksikliğini yaşamaktadır. Eski nesil gibi kendisi keşfetmemekte, derhal en kuvvetli hükümet ve parti kurumlarının, disiplininin, otoritesinin hüküm sürdüğü bir ortamda gözlerini açmaktadır. Şu haliyle bu durum, genç nesilin bağımsız bir rol oynamasının yolunu daha da çetinleştirmektedir. Partinin ve işçi sınıfının genç kuşağının doğru yönlendirilişi sorunu, büyük önem arz etmektedir.
Yukarda açıklanan sürece paralel olarak, eski bolşevik kadroların özel bir biçiminin; 1905 devriminde partide görev yapmış, devrimin bastırıldığı dönemde ise partiden ayrılıp kendilerini burjuva rejime adapte etmiş ve bu rejim içinde şu veya bu derece önemli rol almış, tüm burjuva entellektüel kesimi gibi muhafazakar olan, (savaşın başlangıcında hayalini bile kuramadıkları) Şubat Devrimi'nin önüne katıp götürdüğü, Leninist programın azılı düşmanları oldukları halde yeni rejimin köklerinin sağlamlaşması ve burjuva entellektüel kesimin sabotajlarının tükenişiyle eşzamanlı olarak partiye tekrardan katılan bu kadroların, devlet mekanizması ve partideki nüfuzlarında büyük bir artış görülmektedir. Bunlar genellikle muhafazakar, durağanlıktan yana ve de muhalefet karşıtı kesimlerdir. Parti gençliğinin eğitimi ise büyük ölçüde onların elindedir.
"Tek ülkede sosyalizm" teorisinin resmi olarak benimsenişi, halihazırda gerçekleşmiş bulunan sapmanın, Marksist gelenekte açılan bu ilk yarığın, kuramsal boyutta da onaylanışının göstergesidir..
Burjuvazinin restorasyonunun tohumları: a) Toprak ağalarının dönüşüne razı olmayan ancak sosyalizme de maddi anlamda ilgi duymayan köylülüğün durumunda (bizim yoksul köylüyle olan siyasi bağlarımızın öneminden dolayı); b) İşçi sınıfının, devrimci enerjilerini giderek yitiren geniş tabakalarında, eski neslin yorgunluğunda, mufazakar etmenlerin giderek artan etkilerinde yatmaktadır.
Lev Troçki (1926)