Sinemanın Büyük Ustası Ken Loach ile Söyleşi
İngiltere'nin İrlanda işgalini anlatan The Wind That Shakes The Barley ile geçtiğimiz yıl Cannes'te Altın Palmiye'yi alan Usta İngiliz Yönetmen Ken Loach bu sefer kamerasını Londra'ya çevirerek, günümüzde yaşanan bir hikâyeyi beyazperdeye taşıyor.
Toplumsal olayları çarpıcı bir dille beyaz perdeye aktaran ve toplumsal gerçekçi sinema dendiğinde ilk akla gelen yönetmenlerden olan Ken Loach, sinema yaşamı boyunca sisteme karşı eleştirel duruşunu büyük bir yüreklilikle sürdürdü. İşsizlik, göç, alkol ve uyuşturucu gibi sorunlar yanında, uluslar arası sorunları da işleyen Ken Loach, Avrupa'daki birçok önemli festivalde büyük ödüller kazandı. Aynı zamanda eski bir televizyoncu olan Loach, toplumsal sinemanın ve medyanın durumu, kendi sanat yaşamı, Altın Palmiye alan filmi ve Mayıs ayında bitecek olan yeni filmi ile ilgili ANF'nin sorularını yanıtladı.
Kendisi için en büyük tecrübenin tiyatroda çalışmış olmaktan geldiğini söyleyen Loach, ‘'eğer hikâyenin özünü ve anlamını bilmezseniz toplumu anlamak, toplumun nerde olduğunu anlamak çok zor olur. Bence içinde bulunduğunuz toplumun yapısını, durumunu anlayamıyorsanız hangi hikâyenin daha önemli, hangisinin daha önemsiz olduğunu anlamanız çok zor olur” diyor.
- İngiltere'nin İrlanda'daki işgalini ve oradaki baskılarını anlatan filminiz Cannes'da Altın Palmiye kazandı. Altın Palmiye'nin hayatınızdaki yeri nedir? Sizin gibi büyük bir yönetmenin sanat yaşamında nasıl bir etkisi oldu?
- Altın Palmiye gibi büyük bir ödül tabi ve böyle bir ödülü almak mutluluk verici. Bu çok cesaretlendirici ve destekleyici bir ödül. Bu anlamda Altın Palmiye herkesi memnun edebilecek bir ödüldür. Çünkü bu ödül sadece bir kişiye değil, aynı zamanda filmle uzaktan yakından ilişkisi olan herkese verilen bir ödül oluyor. Filmin yapılmasında emeği geçen ve bu filmle uzaktan yakından ilgili olan herkese verilen bir ödüldür bu.
- İngiliz medyasının İngiltere'yi sert bir dilde eleştiren bu filme yeterince ilgi gösterdiğini düşünüyor musunuz?
- İngiliz medyasının bir kısmı filmden bahsetti. Bazıları iyi şeyler söyledi bazılarda olumsuz şeyler söyledi. Ama genel anlamda İngiliz medyasının çok desteklediğini söyleyemeyiz. Fakat, biliyorsunuz eğer bu film Fransa veya İtalya'da olsaydı ve Altın Palmiye'yi alsaydı çok daha farklı karşılanırdı. Bu doğru. Bu konuda haklısınız, İngiliz medyasının bu anlamda filmden yeterince bahsettiğini söyleyemeyiz.
- Bugüne kadar dünyada büyük yankı uyandıran çok önemli filmlere imza attınız. Eğer kendiniz bir filminizi seçseniz hangisine Altın Palmiye verirdiniz?
- Ben ödül kazanmak için film yapmam. Filimler izleyicilerle doğru diyalog kurmak için yapılır. Kendi filmlerimi de ben kendim seçemem.
- Günümüzde sosyal ve politik içerikli sinemadan, politik sinemadan bahsedildiğinde akla gelen ilk isimsiniz. Bugün politik sinemanın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Dürüst olmak gerekirse benim için bu konuda bir şey söylemek biraz zor, bilemiyorum. Ama bu konuda bazı çok güzel filimler yapıldığını söyleyebiliriz. Ama Britanya'da bu konuda yapılan filmlerin çok fazla izlendiğini söyleyemeyiz. Bence bazı çok güzel filimler yapıldı ama Amerikan sinemasının egemenliğinden dolayı bu filmlerin (politiki filmlerin) çok izlendiğini söyleyemeyiz. Britanya'da iki tane çok iyi yönetmen bu tür çalışmalar yapmaya çalışıyorlar. Bugüne kadar çok ilginç filmler yapılmasına rağmen bu filmler sinemalarda bir türlü gösterime girme şansı bulamıyor. Bu filmlerin günümüzde sinemalarda yer bulması zor oluyor.
- Bazıları özellikle 11 Eyül'den sonra siyasal içerikli filmlerin sayısının arttığını söylüyorlar. Sizce doğru mu bu?
- Politik filmler arttı mı diyorsunuz?
- Evet, bazı eleştirmenler öyle diyor.
- Onların yaptığı tarzda söylersek belki, yani genel olarak sinemada bir Amerika tekeli söz konusu. Belki sayı bakımından bu doğru. Ancak bizim düşündüğümüz tarzda 11 Eylül'ü anlatan ve ondan sonraki süreci de gerçekten anlatan eleştirel, güçlü filmlerin çok fazla yapıldığı bence söylenemez. 11 Eylül ile ilgili ve 11 Eylülden sonraki süreçle ilgili yapılan filmler içerik bakımından çok zayıf kaldılar bence. Bu yüzden bunu söylemek biraz zor. Bazı filmler gördük evet ama sadece bazı filmler gördük. Benim için bu söylenene katılmak biraz zor.
- Türkiye'den Avrupa'ya sürgüne gitmek zorunda kalan İngiltere ve Almanya'da da önemli sorunlar yaşayan bir Kürt ailenin yaşamı ile ilgili olayların basına yansıdığı bir dönemde bir gazetede sizin bu ailenin yaşamı ile ilgili bir film yapmak istediğinizi okumuştum. Bu yönde bir girişiminiz oldu mu?
- Ben bu Kürt aileyi desteklediğimiz söylemiştim. Ama film yapacağımı söylememiştim. Çünkü bence bir dilde filim yapmak için o dili bilmek gerekiyor. Ben Kürtçe bilmiyorum. Bu aile her yerde çok kötü muamele görmüştü. Kürtlerin yaşadığı sorunları biliyoruz. Böyle sürülen bütün ailelere her yerde kötü davranılıyor. Fakat bu ailenin geri yollanmasına yönelik çok daha kötü yaklaşımlar söz konusu. Bu aileyi çocukların kendi anadillerini konuşamadığı bir yere geri göndermek istiyorlardı. Biz de haklı olarak onların geri yollanma biçimine çok kızmıştık. Çünkü çok kötü bir şekilde ve çok kötü koşullarda geri göndermek istiyorlardı.
- Cannes da yaptığınız açıklamalarda bu filmin günümüzle bağlantısı olduğunu söylemiştiniz. Bunu açabilir misiniz biraz?
- Filmde anlatılan İrlanda'nın hikayesi bir askeri işgal hikayesidir. Bu askeri işgal ordaki halka rağmen onlara karşı bir işgaldi. İrlanda Halkı bu işgalden nefret ediyor, İngiliz askerlerinin İrlanda'yı terk etmesini ve bağımsızlıklarını istiyorlardı. Buna rağmen, halkın İngiliz askerlerini sevmemelerine ve İngiltere halkın onlardan nefret ettiğini bilmesine rağmen, bunu görmezden gelerek buraya asker yolladı ve o olaylar yaşandı. O zamandan beri birçok askeri işgal oldu ve işgalciler gittikleri yerlerde yaşayan insanlara baskı ve şiddet uyguladılar. Şiddet devam ediyor ve birçok insan ölüyor. Bu İrlanda'da da yaşandı şimdi de aynısı Irak'ta yaşanıyor. Şimdi askeri işgal Irak'ta. Benim Irak halkı için tek umudum Amerika ve İngiliz askerlerinin ülkelerinden çıkması. Bu savaşın bir sonuca bağlanmasını umud ediyorum. Buradan çok güzel bir ders çıkarmak gerekiyor. O da eğer istenmediğiniz bir ülkeye asker gönderirseniz çok büyük bir felaketle karşılaşırsınız.
- Yeni filminiz için neler söyleyebilirsiniz? Ne zaman bitireceksiniz?
- Şu anda montaj aşamasındayız. Mayıs ayında bitirmeyi düşünüyoruz.
- Bu filmde festivallere gidecek mi?
- Tabi şu anda bilmiyorum. Göreceğiz. Bu ne kadar iyi bir film olduğuna bağlı. Eğer film festivallerde gösterilecek kadar güzel bir filmse gösterilecek tabi.
- Aynı zamanda televizyonculuk deneyiminiz de var. İngiltere'de bir süre önce bir şow programında çıkan ırkçılık tartışması çıktı. Bu tür şovlarla ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu tür televizyon şovları ve medyanın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bence bu bir gerilemedir. Bu Biri Bizi Gözetliyor türündeki televizyon şovları medya ve televizyonculuk bakımından bir tür geriye gidiştir. Bu tür şovlar sadece programlarına çıkardıkları insanları değil aynı zamanda bunları izleyen televizyon izleyicilerini de aşağılamaktır. Bence bu tür promları yapanlar foolish. Bence televizyonların yöneticileri bu tür programları yayınlamamaları ve yaptıkları bu tür içi boş programları değiştirmeleri gerekiyor. Bu tür programlar aynı zamanda hem izleyenleri hem de bu tür programlarda yer alan insanları çok kötü yönde etkilemekte. Bu tür programlar bir taraftan insanları ezip aşağı bir seviyeye çekerken aynı zamanda bu tür programların ve bu güçlerin insanlar üzerinde egemenliğini de kuruyor. Bu tür programlar insanların çok izlediği programlar olabilir ama insanların çok izlemesi bunların iyi oldukları anlamına gelmiyor.
- Bir de günümüzde teklonojinin gelişmesi ile birlikte herkes elinde bir kamera ile birşeyler çekiyor. Bu tür çekimler sinemayı nasıl etkiliyor?
- Sizin bu bahsettiğiniz çekimler sinema değil. Bence bunun sinema ile ilgisi yok, bu başka bir şey. Bunlar daha ziyade bir tür bireysel ve özel kayıtlardır. Sinema yapmak için çekim yapıyorsanız bunun için bir sinema filmi çeken kameranız varsa bu farklı ama elinize kameranızı alıp istediğiniz şeyleri veya önünüze gelen şeyleri rastgele çekiyorsanız bu sinema değil.
Sinema için bence özel bir kameraya, özel ses ve teknik cihazlara, bir yazılı senaryoya, editöre, bir kadroya ve de beceriye ihtiyacınız var. Aynı zamanda bütün bunların ve bu becerilerin nasıl kullanılacağını da bilmek gerekiyor.
Çünkü problem sadece bir ev filmi çekmek değil önce iyi bir hikâyeye sahip olmak ve bu hikâyeyi iyi bir şekilde anlatabilmek gerekiyor. Ama eğer bir şeyler kaydetmek istiyorsanız, internet vs ile birşeyler yapmak istiyorsanız tabi ki yapabilirsiniz. Bu yolla ortaya bir şeyler de çıkarabilirsiniz ve bunlar bir işe de yarayabilir ama dediğim gibi bu sinema değil.
- Sizin gibi usta bir yönetmenin tecrübeleri ve görüşleri bizim için çok önemli ve yol gösterici. Sinemaya yeni başlayan gençlere neler söyleyebilirsiniz?
- Bu soruya cevap vermek gerçekten çok zor. İnsanlar değişik geçmişlerden farklı tecrübelerden geliyor. Benim için en büyük tecrübe tiyatroda çalışmış olmak. Çünkü ben tiyatroda sanatçılar ve oyun hakkında çok şey öğrendim. Oyuncularla birlikte nasıl iyi çalışılabileceğini öğrenmeye çalıştım. İnsanlar (yönetmenler) genelde filme bu tecrübelerden geçerek bu yolla öğrenmeyi deneyerek gelmiyorlar. Ama bence önce tiyatroda çalışmak çok iyi bir fikir. Fakat insanlar tamamen değişik yollardan, değişik tecrübelerden geçerek değişik yöntemlerle de çok iyi filmler yapabilirler. Bunun tek bir yolunu söylemek çok zor birşey.
Diğer bir şey benim için edebiyatın çok yararı oldu. Edebiyatla, sanatla, şiirle uğraşmayı gerçekten çok önemli buluyorum. Ve bir de resim. Sadece resim de değil, daha ziyade fotoğraf. Özellikle fotoğrafın benim için çok yararı oldu. Bütün bunlar size içten gelen bir duygu ile kameranın nasıl kullanılacağını ve aktörle nasıl çalışacağını öğretiyor.
En önemlisi de bütün bunlar size bir hikâyenin anlamını, özünü ve en önemli tarafının ne olduğu hissini veriyor. Çünkü eğer hikâyenin özünü ve anlamını bilmezseniz toplumu anlamak, toplumun nerde olduğunu anlamak çok zor olur. Bence içinde bulunduğunuz toplumun yapısını, durumunu anlayamıyorsanız hangi hikâyenin daha önemli, hangisinin daha önemsiz olduğunu anlamanız çok zor olur.
Ken Loach Kimdir?
Kenneth Loach, 17 Temmuz 1936 yılında İngiltere'de doğdu. İki yıl orduda havacı olarak kalan Ken Loach 1956'da Oxford'a giderek hukuk öğrenimine başladı ancak sanat aşkı onu başka mecralara götürdü. Sanat yaşamına tiyatro ile başlayan Ken Loach, daha 1960'larda BBC'de televizyon filmleri ve belgeseller yapmaya başladı. BBC'de çalıştığı yıllarda sol akım ve toplumsal olayları irdeleyen sanatçılardan etkilenen Ken Loach, işçi sınıfının sorunlarını anlatan önemli projelerde çalıştı. 1960'ların sonunda Yeni Dalga hareketi düşüşe geçtiğinde hala toplumsal gerçekleri irdelemeye davam eden Ken Loach, İngiltere'de köklü liberalleşmenin yaşandığı Demir Leydi Margaret Thatcher döneminde de toplumcu tavrını sürdürdü. İşçi sınıfı ve toplumun dışlanan kesimlerinin sorunlarını yansıtan Ken Loach'ın bu dönemde sansürle başı derde girdi ancak O kariyeri boyunca toplumsal gerçekçi tavrını sürdürdü. Ken Loach 1993'te Raining Stones ile Cannes'da jüri ödülünü, 2002'de Sweet Sixteen ile en iyi senaryo ödülünü aldı. Ünlü Yönetmen, 2006'da sekizinci kez geldiği Cannes Uluslar arası Film Festivali'nde The Wind that Shakes the Barley ile Altın Palmiye'yi kazandı.
Aynı zamanda Ülke ve Özgürlük, Afilli Delikanlı ve Carla'nın Şarkısı gibi dünyada büyük yankı bulan eserler yaratan Ken Loach'un filmografisi şöyle:
The Wind that Shakes the Barley (2006), McLibel (2005) Tickets (2005), Just a kiss (2004), 11'09''01 - September 11 (2002), Sweet Sixteen (2002), The Navigators (2001), Bread and Roses (2000), My Name is Joe (1998), Carla's Song (1996), Land & Freedom (1995), Ladybird Ladybird (1994), Raining Stones (1993), Riff Raff (1990), Hidden Agenda (1989), Fatherland (1985), Looks and Smiles (1980), The Gamekeeper (1979), Black Jack (1978), Days of Hope (1974/6), Family Life (1972), Kes (1970), Poor Cow (1968), Cathy Come Home (1966), Up the Junction (1965). Ken Loach 1964 yılından itibaren televizyon dizileri ve belgeseller de yaptı.
Murat AKTAŞ - ANF News Agency